sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Göbek Deliği iltihabı Nedir Ne Sebep Olur?

Kir, bakteri, mantar ve mikroplar göbek deliğinizin içine hapsolabilir ve çoğalmaya başlayarak enfeksiyona neden olabilir.

Göbek deliği iltihabı yaşıyorsanız, ondan sızan beyaz, sarı, kahverengi veya kanlı akıntı fark edebilirsiniz. Bu akıntının hoş olmayan bir kokusu da olabilir.

  • Nedenleri
  • Ne zaman bir doktora görünmeli
  • Teşhis
  • Tedavi
  • Önleme

İşte göbek deliği iltihabının birkaç nedeni ve bunların nasıl tedavi edileceğine dair tavsiyeler.

Gobek-deliği-iltihabi


Göbek deliği iltihabının nedenleri


Göbek deliği ailtihabının nedenleri şunlardır:
  • enfeksiyonlar
  • ameliyat
  • kistler
  • Bakteriyel enfeksiyon

2012 tarihli bir araştırmaya göre, ortalama bir göbek deliği 67 tip bakteriye ev sahipliği yapar. Her banyo yapışınızda bölgeyi iyi temizlemezseniz, bu bakteriler enfeksiyona neden olabilir. Ayrıca göbek deliği piercingleri de buna sebep olabilir.

Bakteriyel enfeksiyonlar , sarı veya yeşil olabilen kötü kokulu bir akıntıya neden olur. Ayrıca göbek deliğinizin çevresinde şişlik , ağrı ve kabuklanma oluşabilir.

Mantar enfeksiyonu


Genellikle vücudun nemli, karanlık bölgelerinde büyüyen bir maya türü olan kandida, kandidiyaz adı verilen bir maya enfeksiyonuna neden olur . Kasık bölgeniz ve kollarınızın altı gibi deri kıvrımları arasında meydana gelebilir.

Bu Maya, özellikle temiz ve kuru tutmazsanız, göbek deliğinizde de yer alabilir.

Göbek deliğinizdeki kandidiyaz, göbek deliğinizde kırmızı, kaşıntılı bir kızarıklığa neden olur ve ayrıca kalın, beyaz bir akıntıya neden olabilir.

Göbek Deliği Ameliyat


Yakın zamanda fıtık gibi karın ameliyatı geçirdiyseniz , göbek deliğinizden irin aktığını fark edebilirsiniz.

Bu olursa doktorunuzu arayın. Tedavi edilmesi gereken bir enfeksiyonun işareti olabilir.

Urakus kisti nedir


Annenizin rahminde gelişirken mesaneniz, uraküs adı verilen küçük bir tüp ile göbek kordonuna bağlıydı. Vücudunuzdaki idrar bu şekilde boşaltılır.

Genellikle uraküs doğumdan önce kapanır, ancak bazen düzgün kapanmaz.

Urakusta kist adı verilen sıvı dolu bir büyüme oluşabilir ve kist enfekte olabilir. Bu enfeksiyonun bir semptomu, göbek deliğinizden sızan bulanık veya kanlı sıvıdır.

Urakal kistlerinin diğer semptomları şunları içerir:
  • karın ağrısı
  • ateş
  • karnınızda bir yumru
  • idrar yaparken ağrı
  • Epidermoid kist

Bir epidermoid kist göbek deliğinin yanı sıra vücudun diğer kısımlarında oluşabilir . Epidermoid kistler, ciltte bulunan en yaygın kist türüdür.

Kist duvarları, deri yüzeyine veya bir kıl folikülünün üst kısmına benzer . Kist boşluğu, normalde tırnaklarda, saçta ve deride bulunan bir protein türü olan keratin ile doldurulur.

Epidermoid kistler bazen yanlışlıkla sebasöz kistler olarak adlandırılır . Ancak epidermoid kistler yağ bezlerini içermediğinden bu kullanım yanlıştır .

Kistin merkezinde siyah nokta olabilir . Kist enfekte olursa, ondan kalın, sarı ve kötü kokulu bir akıntı akacaktır. Kist ayrıca kırmızı ve şişmiş olabilir.

Ne zaman bir doktora görünmeli


Akıntınız varsa doktorunuza görünün. Özellikle yakın zamanda ameliyat olduysanız , enfeksiyon belirtisi olabilir .

Bir enfeksiyonun diğer semptomları şunları içerir:
ateş
kırmızılık
karnınızdaki hassasiyet
idrar yaparken ağrı

Devamını Oku

Fobi Nedir Nasıl Oluşur? – Klostrofobi, Agorafobi, Zoofobi


Fobi Nedir Nasıl Oluşur? – Klostrofobi, Agorafobi, Zoofobi nedir?




Fobi Nedir Nasıl Oluşur? –Kötü Anılar Fobi sebebi-


Psikiyatrist Demirbek, sosyal hayatta sorunlara neden olan korkuların, özellikle evde, sokakta ve hayvanlarda yaşanan korkuların sebeninin çocuklukta yaşanan kötü anılar olduğunu söyledi.


Fobi Nedir Nasıl Oluşur? –En sık rastlanan fobi çeşitleri

  • Klostrofobi: Kapalı yerde kalma korkusu (asansörde, banyoda, odada vb. kilitli kalma 
  • Agorafobi: açık alanda korkma hissi 
  • Zoofobi: hayvanlardan korkma

Bu korkular toplumun yüzde 5-10’unda bulunur. Psikiyatrist Dr. Bülent Demirbek, kapalı alan korkusunun en çok yoğun trafikte, uzun tünellerde, asansörlerde, duşlarda ve MR cihazlarında kendini gösterdiğini söyledi.

Adana Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Psikiyatrist Dr. Bülent Demirbek, sinema, tiyatro salonu, market ve alışveriş merkezleri gibi kalabalık yerlerde agarofobi (açık alan korkusunun) kendini gösterdiğini söyledi.

Demirbek, zoofobinin bazı insanları kedi, köpek, fare, kurbağa ve diğer tüm hayvanlarla temas ettiklerinde de olumsuz etkilediğini belirtti.

Fobi Nedir Nasıl Oluşur? –Kötü anılar korkuya neden olur


Çocuklukta yaşanan kötü deneyimlerin fobilerin temeli olduğunu belirten Demirbek, şöyle devam etti: “Bir kişi kapalı alanlardan korkuyorsa, bu, çocukken bir odaya kilitlendiği, evde yalnız bırakıldığı, karanlık bir kuyuya düştüğü ve bir süre orada kaldığı veya kapalı bir ortamda istismara uğradığı anlamına gelebilir.

Açık alan korkusu varsa böyle bir yerde kötü bir anı yaşamış demektir. Hayvan korkusu ise hayvanları çocukken sevmeyenlerde görülür ya da çocukken bir hayvan tarafından saldırıya uğramıştır.
 Demirbek, aileleri de uyardı ve çocuklarının tüm hayatlarını olumsuz etkileyebilecek fobilere sahip olmaması için kendilerine zemin hazırlayacak davranışlardan kaçınmalarını istedi.


"TEDAVİ OLMUYORLAR"


Demirbek, çoğu insanın bu fobileri doğuştan gelen bir hastalık olarak gördüğünü ve bu nedenle tedavi olma gereği duymadıklarını belirterek, “Bazı durumlarda bu fobiler kadınlarda erkeklere göre iki kat daha fazla görülüyor, bu da kişiyi çok zor ve komik durumlara düşürüyor ve hatta utandırıyor.” dedi.

"KORKULARINIZLA YÜZLEŞİN"


Psikoterapi ve hipnoz yardımıyla fobilerden kurtulma şansı olduğunu vurgulayan Demirbek, “Fobileri tedavi ederken önce bu insanda korkuya neden olan bir durumla yüzleşme fırsatı veriyoruz. Bu yüzleşme sırasında kişiyi isterse bu korkuların üstesinden gelebileceğine inandırıyoruz.
Yüz kızarması veya sararması, ağız kuruluğu, yutma güçlüğü, çarpıntı, mide bulantısı, titreme, dizlerin ve belin boşalması, terleme ve bulanık görmenin yanı sıra bilinç kaybı, tansiyonda ani düşüş veya yükseliş ve bayılmaya yol açabilecek bu fobilerin tedavi edilmezse farklı psikolojik ve biyolojik sorunlara yol açabileceği belirtildi.

Ayrıca Okuyun

Devamını Oku

Potasyum Metabolizması Bozuklukları ve Tedavi Yöntemleri

 POTASYUM METABOLİZMASI BOZUKLUKLARI




Hipopotassemi

Ekstrasellüler bir iyon olan sodyumun aksine potasyum intrasellüler bir iyondur.

Hipopotassemi nedenleri: Yetersiz potasyum alınması; kusma, ishal, fistül, tümör sekresyonları (villöz adenomlar), laksatif kullanımı, lavmanlar, provoke kusmalar gibi gastro-intestinal kayıplar; diüretik kullanımı, renal tübüler asidoz, ozmotik diürez (Diabetes mellitus gibi), mineralokortikoid fazlalığı (primer aldosteronizm, sekonder hiperaldosteronizm, Cushing sendromu, ACTH hipersekresyonu, steroid kullanımı) gibi renal kayıplar.

Semptomlar: Nöro-müsküler bozukluklar (kas zayıflığı, kas krampları, paresteziler, tetanik belirtiler, tetraparesteziler (çok defa kemik veter refleksleri kaybolmaz), tetrapleji ve solunum felci), merkezî sinir sistemi belirtileri (apati, letarji, somnolans ve irritabilite), gastro-intestinal belirtiler (iştah kaybı, bulantı, meteorizm, barsak krampları ve subileus), renal konsantrasyon yeteneğinde azalma (niktüri, poliüri, polidipsi). Bu sayılan semptomlar arasında en sık rastlananları ileri derecede kas halsizliği ve atonik subileus tablosudur. Dijital kullanan hastalarda görülen kardiyak aksidanlarm potassemiyle ilişkisi ilginçtir, çünkü bazan normal hattâ artmış serum potasyum değerlerine rağmen kardiyak belirtiler (dijital entoksikasyon belirtileri ve EKG bulguları) görülebilmektedir. Ancak âni potasyum kayıplarında kalp bulguları çabuk ortaya çıkmaktadır.

Tedavi

Potasyum verilmesi: Potasyumu enteral yoldan vermelidir. Potasyum kayıplarının karşılanması ve düzeltilmesi için potasyumun klorür, bikarbonat ve organik tuzları kullanılır. Alkalozlu hastalarda KC1 yeğlenmelidir. İnce bar-saklarda çözülen KC1 preparatları jejünal ülserlere yol açabildiği için depo etkili ve yavaş çözünen K preparatları onun yerini almaktadır. K-Enteric 300 mg potasyum değerinde 572 mg KC1 içerir, günde 3×2-4 tablet verilir. K-Enteric verilen hastalarda çok seyrek olarak abdominaljilere rastlamaktayız. O durumda ilâcın kesilmesi gerekir. Potasyumun öncelikle oral yoldan verilmesinin nedeni, hiperpotassemiyi önlemek ve karşılamak için kolaylık sağlamasıdır.

Parenteral potasyum verilmesi, ancak ağır hipopotassemi hallerine bağlı kalp ve barsak belirtilerinin ortaya çıktığı âcil durumlarda yeğlenmelidir. Bu amaçla KC1 solüsyonları (Kadalex % 0,20 g KC1 içerir) i.v. enfüzyon tarzında kullanılır. Hipopotassemide Kadalex uygularken potasyum defisitini yaklaşık olarak hesaplamaya çalışmalıdır. Bu hesaplamada normal potasyum miktarı, hastada erişilmesi gereken potassemi miktarı ile pH arasındaki ilişkiler göz önünde tutulmalıdır. İlke olarak, potasyum defisitini ilk 24 saat içinde gidermeye çalışmamalıdır, aksi halde daha tehlikeli olan hiperpotassemi durumu yaratılmış olabilir. Kadalex kullanırken sık sık potassemi ölçümü yapılmalı ve hastanın kliniği kontrol edilmelidir. Değiştirilebilir potasyum miktarı erişkin ve normal yapıdaki erkeklerde mmol/kg. olarak 39 – 49, kadınlarda 31 – 37 arasında değişmekte ve yaş arttıkça rakam küçülmektedir. Kaşektiklerde bu rakamlar erkekler için 23 – 32, kadınlar için 20 – 25 arasıdır. Vücut potasyumunun yaklaşık % 9 u kemiklerde, kıkırdaklarda, bağ dokusunda ve transsellüler sıvıda bağlı olarak bulunur, değiştirilemez.

Hiperpotassemi

Nedenleri: Aşırı miktarda potasyum alınması; yetersiz miktarda renal potasyum eliminasyonu (akut ve kronik böbrek yetmezliği, böbrek üstü bezi yetmezliği yani Addison hastalığı veya izole hipoaldosteronizm). Bunların yanında psödohiperpotassemi nedenlerini de gözden ırak tutmamak gerekir: Trombositozlarda, hiperlökositozlarda ve hemolitik kan örneklerinde potasyum ölçümleri yüksek değerler gösterir. Çünkü K intrasellüler bir elementtir ve vücuttaki total potasyumun % 98,6 sı intrasellüler ortamda bulunur.

Semptomlar: Hiperpotasseminin, kalbi diastol esnasında durdurduğu genellikle bilinir. En önemli tehlikesi budur. Hiperpotassemiye ait EKG bulguları iyi bilinmelidir. Yüksek ve “çadır biçiminde” T dalgaları uzamış PR mesafesi, genişlemiş QRS. Bu EKG değişikliklerinin serum potasyum değerleriyle direkt bir ilişkisi yoktur, çünkü nöromüsküler eksitabilite sadece ekstrasellüler kompartmandaki potasyumdan etkilenmemektedir. Bundan dolayıdır ki, EKG de görülen değişiklikleri mutlaka serum potasyum düzeyine bakarak kontrol etmelidir. EKG de ayrıca sinüzal bradikardi, AV blok, ekstrasistoller ile ventriküler taşikardi, ventriküler fibrilasyon ve kalp durması beklenebilir.Hiperpotassemi hallerinde serebral fonksiyonlar genellikle bozulmaz.

Tedavi

Etkenin ortadan kaldırılması: Diyet hatası düzeltilmeli, potasyum tutucu diüretikler (Aldactone, Aldactone-A, Plarenil) kullanılmakta ise kesilmeli, herhangi bir nedenle potasyum preparatı veriliyorsa bıraktırılmalıdır.

Âcil durumlarda ise: Hiperpotasseminin tehlikeli sonuçlarını karşılamak ve elektrofizyolojik etkileri hızla bloke etmek üzere 10 – 30 mi. i.v. % 10 luk Calcium gluconat (Calcium “Sandoz” Ampul) verilir, fakat etkisi dakikalarla ölçülecek kadar kısa sürer, zaman kazanmak için kalsiyum enjeksiyonları tekrarlanabilir. Hücre dışındaki potasyumu hücre içine sokmak amacıyla glikoz ile birlikte İnsülin kullanılır: 500 mi. % 10 luk glükoz içine 12 ünite kristali-ze insülin konarak 60 dakikada enfüzyon şeklinde verilir. Beher 2-5 g glükoz için 1 ünite insülin hesabıyla verilecek insülin miktarı 10-25 ünite arasında tutulur. Beklenen etki ancak 30 dakika sonra ortaya çıkar ve 4-6 saat sürer. Bu sırada 1-2 saat içinde 0,5-1,2 mmol potasyum düşüşü beklenir. Bu da yetmezse 50-100 mmol Sodyum bikarbonat i.v. verilerek kanın hızla alkalileştirilmesine çalışılır. Bu yöntem, potasyumun hücre içine sevkedilmesine yarar. Bunun da etkisi 1-3 saat sürer.

Diyaliz: Son ve en kesin çare peritoneal diyaliz veya hemodiyalizdir. Peritoneal diyaliz daha etkilidir, 36-48 saatlik bir peritoneal diyalizle 180-240 mmolpotasyum uzaklaştırılmış olur. Hemodiyalizle ise potasyumsuz bir diyalizat kullanılarak saatte 30-40 mmol potasyum uzaklaştırılır.

Profilâksi

Hiperpotasseminin akut kardiyak etkisi yukardaki yöntemlerle giderildikten sonra yeniden bir hiperpotasseminin ortaya çıkmasını önlemek için bazı hususlara dikkat etmek gerekmektedir: Beslenmede potasyum sınırlaması (günde 40-60 mmol), potasyum tasarruf ettirici diüretiklerin (spiralakton, triamteren, amilorid preparatları) ve ACE inhibitörleri ile beta blokerleri kullanılmaması gibi.

Devamını Oku

Metabolizma Çeşitleri ve Tedavi yöntemleri

METABOLİZMA HASTALIKLARI



ASİT BAZ DENGESİ BOZUKLUKLARI

Metabolizma proçesleri sonucu günde yaklaşık olarak 15 000 mmol karbonik asit ve 70 – 80 mmol uçucu olmayan asit oluşmaktadır. Buna rağmen vücut sıvılarmdaki serbest hidrojen iyonu konsantrasyonu stabil tutulabilmektedir. Ekstrasellüler sıvıdaki normal pH değeri 7,35-7,45 arasında değişir. Bu dengeyi değişik tampon sistemleri sağlamaktadır. Dışarıdan verilen veya endojen hidrojen iyonları, saniyeler içinde ekstrasellüler sıvıya, dakikalar ve saatler içinde de intrasellüler kompartmana geçmelidir. Bu ortamlarda bulunan tampon sistemlerinin bazlarıyla birleşmekte ve vücut sıvılarından uzaklaşmaktadırlar. En önemli tampon sistemi Karbonik asit-Bikarbonat sistemidir.

ASİDOZ


Sistemik metabolik asidozun en göze çarpan belirtisi Kussmaul solunumudur. Sık ve derin bir solunum şeklidir. pH düştükçe soluk almaların derinliği ve sıklığı artar. Buna karşılık kronik, kompanse metabolik asidozlarda orta derecede ve kolayca gözden kaçabilen bir hipervantilasyon bulunur. Ağır asidozlarda bitkinlik, başağrısı, bulantı, dezoryantasyon, stupor ve solunum depresyonu olur.

Asidozlar a) metabolik ve b) respiratuar olmak üzere başlıca iki form gösterir:

Metabolik asidoz


Nedenleri: 1. Uçucu asitlerin yapımının artması veya dışarıdan vücuda girmesi, 2. Azalmış ve yetersiz renal asit eliminasyonu, 3. Anormal derecede gastro-intestinal ve renal alkali kayıpları. Bu durumları hazırlayan etkenler ise şunlardır: Diyabetik, alkolik, açlık ketoasidozları; primer laktasidoz, ilâçlara ve dolaşım yetmezliğine bağlı veya sepsiste görülen laktik asit asidozu; akut ve kronik böbrek yetmezliği; salisilat, okzalik asit, etilenglikol, metanol, paraldehit gibi maddelerle olan zehirlenmeler; tübüler asidozlar, üreterosig-moidostomi, barsak fistülleri, diyareler, medikamentöz asit yüklenmeleri (amonyum klorür) asetazolamid’ten (Diamox, Diazomid) ileri gelen alkali kaybı.






Semptomlar: Yukarıda Asidoz bölümünde belirtildi.

Tedavi


Nedenlerin ortadan kaldırılması ve ana hastalığın tedavisi başta gelir.

Tampon maddelerin kullanılması: Sodyum bikarbonat verilmesi en önemli tedavi şeklidir. Buna karşılık sodyum asetat veya sodyum laktat tampon etkilerini, organik aniyonları metabolize ederek bikarbonat meydana getirmek suretiyle ortaya koyarlar. Bilgili ve hesaplı olarak kullanıldıklarında bunların birbirine üstünlükleri yoktur.

Kronik böbrek yetmezliğine bağlı kronik metabolik asidozda alkali verirken çok ihtiyatlı davranmalıdır. Bu hastalar 14 mmol/L lik serum bikarbonat düzeyine kadar olan kronik asidoza iyi tahammül gösterirler. Bunlarda asidozu gidermek için alkali vermeye gerek yoktur, üstelik zararlı da olabilir; çünkü bütün tampon maddeler sodyum içerirler ve sodyumun tehlikesi bunlarda asidozdan daha büyüktür. Ayni kural akut böbrek yetmezliğinde de geçerlidir.

Renal tübüler asidozlarda ağız yoluyla verilen alkalik maddelerle tam bir düzenleme sağlanabilir. Böylece kronik osteopati, nefrokalsinoz ve ürolityaz gibi komplikasyonlar önlenmiş olur.

Diyabetik ketoasidozda ilk önce İnsülin kullanılmalıdır. Alkali verilmesine seyrek olarak gerek duyulur.

Açlık asidozlarmda alkalizan tedaviye gereksinim yoktur. İntestinal ve me-dikamentöz alkali kaybına bağlı metabolik asidozlarda da alkali verilmez. Dolaşım yetmezliğine bağlı laktik asit asidozları, dolaşım yetmezliği giderilince kaybolur. Buna karşılık ilâçlardan ileri gelen veya primer sayılan laktik asit asidozları yüksek letalite nedeniyle âcil ve yoğun bir alkali tedavisine gereksinim gösterirler. Bunlarda ve diğer ağır asidoz hallerinde parenteral bikarbonat enfüzyonları zorunludur. En tehlikeli asidoz halleri salisilat zehirlenmesi, laktik asit asidozu ve renal asidozlar olup bunlarda yoğun bir başlangıç tedavisi gerekmektedir. Yine de bu vak’aları ilk 24 saat içinde ayarlama çabasına girmemelidir, tehlikelidir.

Respiratuar asidoz


Anamneze, klinik bulgulara ve genel duruma bakarak respiratuar asido-zun tanınması, metabolik asidoza göre daha kolaydır.

Akut respiratuar asidozda, akut ventilatuar yetmezliğin çok defa dramatik bulgularıyla karşılaşılır: Nöro-müsküler bozukluklar, kardio-vasküler yetmezlik, en ağır astma nöbeti, asfiksi, solunum merkezinin medikamentöz veya spontan depresyonu.

Kronik respiratuar asidozda ise, çok defa kronik ve ilerlemiş akciğer hastalıkları söz konusudur: Amfizem, kronik bronşit gibi. Yahut da daha seyrek olarak primer alveoler hipoventilasyon ve Pickwick sendromu mevcuttur.

Renal kompansasyon mekanizmalarına geç yanıt verdiği için akut respiratuar asidoz, asit-baz dengesi bozukluğunun yetersiz olarak düzelebilen veya hiç kompanse edilemiyen prototipini oluşturur. Serum bikarbonat kompansasyonu yetersiz kaldığı, standart bikarbonat ise hiçbir değişiklik göstermediği için, pC02 gitgide artarken pH hızla düşer ve buna bağlı olarak çok ağır klinik semptomlar ortaya çıkar.

Buna karşılık kronik respiratuar asidozda renal kompansasyon mekanizmaları yavaş yavaş çok etkili duruma geçtiği için, en ağır kronik hiperkapnide bile tehlikeli bir pH düşüşü olmaz.

Tedavi


Esas hastalığın tedavisi, solunum yetmezliğine götüren nedenin ortadan kaldırılması gerekir.

Kronik respiratuar asidozda mekanik ventilasyona geçilirken pC02’nin çok çabuk düşmesinin ve buna bağlı olarak ta posthiperkapnik alkalozun ve onunla ilgili sonuçların tehlike yaratabileceği hatırdan çıkarılmamalıdır.

ALKALOZ


Metabolik ve respiratuar alkalozun en göze çarpan sonucu irritabilite ve santral sinir sistemindeki kramp eğilimidir. Bu belirtiler respiratuar alkaloz-da daha belirgindir. Bunlar ayrıca ekstremitelerde ve ağız çevresinde paresteziler, karpo-pedal spazmlar, yüz ve çiğneme kaslarında gerginlik ve kontraksiyon da meydana getirirler.

Metabolik alkalozda ise posthiperkapnik alkaloz formu ağır periferik ve santral semptomlar (delirium halleri, serebral konvülsiyonlar, tansiyon düşmesi ve kalp aritmileri) meydana getirir.Solunum depresyonunun kompansasyonu sadece metabolik alkaloz için söz konusudur.

Alkalozlar da a) metabolik ve b) respiratuar olmak üzere ikiye ayrılır:

Metabolik alkaloz


Nedenleri: Kusmalar ve mide suyu drenajları, diüretikler, posthiperkap¬nik alkaloz, mineralokortikoid hipersekresyonu (primer hiperaldostrenizm, Cus-hing sendromu, yetersiz ADH salgısı, likiritsia preparatlarının kullanımı), aşırı miktarda alkali verilmesi (yatrojen, süt alkali sendromu), ileri derecede potasyum eksikliği.

Görüldüğü üzere metabolik alkalozda ana nedenler bir yandan gastrik ve renal asit kaybı, diğer yandan da çok defa aşırı derecede yatrojen alkali verilmesidir. Bu sonuncusu genellikle metabolik asidozların tedavisi sırasında bol miktarda bikarbonat verilmesinden ileri gelmektedir.

Genellikle böbrekler, yüksek serum bikarbonat konsantrasyonlarında alkali atarak durumu dengelemeye çok yeteneklidirler ve böylece fazla bikarbonatı kolaylıkla elimine edebilirler. Ancak diüretik kullananlarda ortaya çıkan metabolik alkalozda klorür defisiti meydana gelir. Ayni olay gastrik sıvı ve asit kaybında da söz konusu olur. Bu durumda böbrekler sodyumu mümkün olduğu oranda retansiyona uğratmaya çalışırlar. Metabolik alkalotik hastalarda tubulus sıvılarında anormal miktarlarda sodyum bikarbonat bulunduğu için, retansiyona uğratılan sodyum, bu bikarbonatı da geri rezorpsiyona zorlar ve bunun sonucunda bir “paradoksal asidüri” görülür. Bu durumda sıvı volümünün ve klorür defisitinin düzeltilmesinden sonra bikarbonat fazlasını elimine edinceye kadar alkaloz sürer.

İleri derecedeki hipopotassemilerin metabolik alkaloz yaptığı bilinir, ama nedeni henüz anlaşılamamıştır.

Tedavi


Etkenin ortadan kaldırılması. Alkalizan maddelerin eliminasyonu. Alkalizan ilâçların kesilmesi.

Yeter miktarda klorür verilmesi. Yemek tuzu olarak veya ayni zamanda hipopotassemi de varsa KC1 olarak.Mineralokortikoid fazlalığına bağlı metabolik alkalozda NaCl vermekle alkaloz düzeltilemez.Volüm artıracağı korkusuyla NaCl verilmesinin sakıncalı olduğu düşünülen vak’alarda dilüe HC1 (0,1 n – 0,5 n) solüsyonu cava kateteri yardımıyla verilebilir. Vena cava yoluyla yapılan bu enfüzyonda da aşırı dozlara çıkılmamalıdır. Saatte 0,1 n 100 mi HC1 verilmesi yeterlidir.

Respiratuar alkaloz


Sadece akut formdadır.

Semptomlar: Psikojen hiperventilasyon; astma, pnömoni, akciğer ödemi, pülmoner emboli nedeniyle akut hipoksi; bakteriemi; salisilat entoksikasyonu; karaciğer yetmezliği. Çoğu geçici olan bu durumların düzeltilmesinde kompansasyon mekanizmalarının işlemesine çoğu kez gerek kalmaz ve asit kaybı da tampon sistemleriyle çabucak giderilir. Ancak kafa travması, beyin tümörü, ansefalit, kronik akciğer hastalıkları gibi nedenlerden ileri gelen sürekli hiperventilasyonda ise renal asid eliminasyonunun kısıtlanması ve bikarbonat eliminasyonunun artırılması ile alkaloz kompanse edilmeğe çalışılır.

Tedavi


Esas hastalığın tedavisi. Yatıştırıcı (trankilizan) ilâçların verilmesi veya kese kâğıdı içine solundurma gibi önlemlerle psikojen hiperventilasyon giderilebilir.

Serebral kökenli ve uzun süren hiperventilasyonda ise morfium alkaloidleri (Dolantin, Morphin) enjeksiyonları gereklidir.

Bu vak’alarda C02 içeren oksijen solunumu yapılabilir. Bunun pratik yolu, bir plastik kese veya torba içine entermittan solunum yaptırmaktır.

Elektrolit ve Su Metabolizması


Sodyum ve su, ekstrasellüler sıvının en önemli taşıyıcıları olarak birbirleriyle çok sıkı bir ilişki içinde olduklarından, bunları ayrı ayrı incelemek önemli güçlükler doğurur. Aslında total sodyum miktarı ekstrasellüler sıvı volümüne daha fazla etkili olmakla birlikte, ona ozmotik olarak bağlı olan su, bu volümü oluşturur. Fizyolojik olarak azalan ve çoğalan tuz ve su miktarları birbirlerini etkileyerek ekstrasellüler sıvı hacmini dar sınırlarda stabil tutarlar. Bu stabilitenin patolojik koşullarda bozulması santral venöz basıncı, arter basıncını, idrar volümünü, deri turgorunu, bulbus okuli basıncını, ödem oluşumunu ve akciğer dolaşımını etkiler.
Devamını Oku

Çocuğun daha zeki olması için


Çocuğun daha zeki olması için


Çocuğun zeki olması için ne yapmalı, çocuğun zeki olması için yapılması gerekenler ve bebeklerin zeki olması için yapılması gerekenler siz değerli anne ve babalar için tüm soruların yanıtları haberimizde.

Yeni bir eğitim-öğretim hayatının başladığı şu günlerde anne ve babalar okula giden çocuklarının daha zeki olmaları için ne yapacaklarını merak etmekteler. Uzmanlar çocukların zeki olmasının anne ve babaların ellerinde olduğunu açıkladı. Peki ama nasıl? Çocuklarınızın daha zeki olması için işte bilmeniz gereken her şey makalemizin devamında.

Uzmanlar çocukların daha zeki olmasında okul öncesi eğitimin çok işe yaradığını vurguladılar. Topluma uyum sağlamayı öğrenmek, ilkokula daha donanımlı başlamak için yuva ve anasınıfı aksatılmamalıdır. Çocuklarda demir eksikliği bulunması zihinsel gelişimi önlemektedir. Bu nedenle demir eksikliği olan çocukların tedavi edilmesi ve demir bakımından zengin beslenmesi gerekir. Çocuğun büyüme ve gelişmesinde bir sorun olup olmadığı da düzenli olarak doktor muayeneleri ile kontrol edilmelidir.
Aile içinde anne ve babanın kitap okumasından çocuk etkilenir ve kitap okuma isteği oluşur. Böylece zihni gelişir ve kitap okuyarak okumayı hem kolay söker hem de bilgi dağarcığı genişler. Kitap okuyan çocuk daha zeki olur. Kitap okuyan çocukların dikkatini toplaması, algılaması daha iyidir.
Bebeklik döneminde bakımında çocuğun ilerleyen yaşlarda zeki olmasını etkiler. 

Yeni doğan bebeklerin ilerleyen yaşlarında zeki olması için şunları yapın…

  • Yenidoğan bebeğinizle göz teması kurun, gözlerinin açık olduğu o değerli anları kaçırmayın.
  • Bebekle konuşun, ona bir şeyler anlatın.
  • Bebeğinizi emzirin. Anne sütünün yararları yanında, beslenme seansları bebekle göz göze gelme, konuşma, şarkı söyleme fırsatı yaratacaktır.
  • Bazı mimikler yapın, yüzünüzü komik şekillere sokun. 1-2 günlük yeni doğan bebekler bile yüz hareketlerini taklit edebilirler.
  • Aynada kendisini görmesini sağlayın.
  • Onu gıdıklayın, gülmesini sağlayın.
  • Birlikte yürüyüşlere çıkın. Etrafta gördüklerinizi, duyduklarınızı ona anlatın. Onu markete, alışverişe, parka götürün.
  • Ona şarkılar söyleyin. Bu, sizin uydurduğunuz bir şarkı da olabilir.
  • Ona müzik dinletin. Bazı çalışmalarda, müzik ritimlerini öğrenmenin ileride matematik öğrenmeyi kolaylaştırıldığı gösterilmiş.
  • Bir şey yapmadan önce, ona ne yapacağınızı söyleyin (Şimdi ışığı kapatıyorum gibi) Böylece, neden-sonuç ilişkisi kurmaya başlayacaktır.
  • Ona kitap okuyun, resimleri gösterin, her şeyin adını söyleyin.
  • Değişik dokulu kumaşları, giysileri ellemesini sağlayın, onları cildine değdirin.
  • Yiyecekleri ellemesine, kendini beslemeye çalışmasına izin verin.
  • Hareketlenip emeklemeye başladığında, yerde yastıklar, oyuncaklarla engelli bir parkur oluşturun.
  • Ona masal anlatın.
  • Televizyonu kapatın.
  • Banyo sırasında, plastik kaplara su doldurup boşaltmasına, suyla oynamasına izin verin.

Devamını Oku